Muhtelif Yaşta Çocuklar ve Tecrübi Ruhiyat


Her çocuk ayrı bir alemdir. Her çocuğun ayrı bir tetkike tâbi tutulması yeni neslin terbiyesi nokta-i nazarından mühimdir.

Doğumdan üç yaşına kadar çocukların tetkiki doğrudan doğruya mürebbiyeye ait olmadığı için bu bahis üzerinde tevakkuf etmeyeceğiz. Çocuk ana mektebine girdiği andan itibaren nema-yı muayeneye tâbi tutulabilir; bu kadarı da mürebbi için kâfidir. Bundan sonra ruhiyat nokta-i nazarından çocuğun tarassudu gelir. Üç yaşından yedi yaşına kadar çocukların ruhî tetkiki kabil midir? Yakın zamanlara kadar bu mesele ile çok az mütehassıslar uğraşıyordu. Müteveffa Alfred Bine ile refiki Doktor Simon’un, çocuk zekasının ölçülmesine dair vücuda getirdikleri mihekklerden istifade edilerek bu yaşlardaki çocukları tetkik etmek mümkün oluyor. Bir çocuk ne vakit şu, yahud bu mefhumu edinir, adet fikri muhtelif şekilleri altında zihnine ne vakit girer, lisanı nasıl teşekkül eder? ... ilh gibi birçok meseleler mürebbi için bilinmesi elzem olan şeylerdir.

Ana mektebine dahil olan çocuklar muhtelif içtimaî şartlara tabidirler; bu şartlar çocukların zihinleri üzerinde tesir icrasından hâlî kalmaz. Sonra çocukların hakikî yaşlarıyla zihnî yaşları arasında fark vardır. senelerine göre bir dereceye tâbi tutulan çocuklar içinde zihnî yaşı o derecenin fevkinde, yahud dûnunda olanlar bulunur. Bunlar ancak tecrübî ruhiyat mihekleriyle tayin edilebiliyor. Cenevre’de Jan Jack Russo Müessesesi muallimlerinden Matmazel Alis de Kuder’in “Çocuğun İki Yaşından Yedi Yaşına Kadar İnkişafı” isimli kitabı bu husustaki tecrübî ruhiyat tetkiklerinde takip olunacak usulleri bize pek güzel gösteriyor.

Vakıa bu yaşlardaki çocuklar okuma yazma bilmediklerinden tahriri mihekkler kullanılamaz. Çocuklara sorulacak sualler şifahi olacaktır. Bundan başka çocuklardan bazılarının utangan, bazılarının inatçı olmaları sorulan suallerin cevapsız kalmasını da mucib oluyor. O vakit mürebbi, çocuğu söyletebilecek vasıtalar bulmakta maharet göstermelidir. Çocuklara karşı derin bir şefkat, hararetli bir muhabbet onların gönül buzlarını çözmekte çok muvaffak olur.

İçtimaî aile şartlarının çocuk zihnine icra ettiği tesiri göstermek için ufak bir misal zikredelim:

 

 

Serbest Konuşma

 

Yaş 2

Yaş 3

Yaş 4

Yaş 5

Yaş 6

Yaş 7

Müreffeh muhit

15

30

33

42

45

45

Fakir muhit

7,5

15

25

28

41

40

 

 

 

Resimleri Tesmiye

Müreffeh muhit

30

41

43

50,5

52

52

Fakir muhit

19

26

34

36

44

46

 

Birincisinde çocuklara bir levha göstererek “Bu resmin üzerinde ne görüyorsun? Gördüklerini bana anlat.” suali sorulup alınan cevaplar doğruları yüzde hesabıyla kaydedilmiştir. İkincisinde de bazı şeylerin münferit resimleri gösterilerek isimleri sorulmuş, muvafık cevaplar yüzde hesaplarıyla kaydolunmuştur. Şu tetkike nazaran çocukların içtimaî muhitlerine göre zihnî kabiliyetleri arasında ehemmiyetli bir fark bulunduğu anlaşılıyor. Ana mektebine devam eden çocukları aynı derecede bir talime tâbi tutmaktan bir faide husule gelmiyor, demektir. Binaenaleyh zihnî yaşları derecelerine göre tefrik edebilmek için tecrübî ruhiyata vukuf lazımdır.

Çocuk bünyesinin en nazik, hummevî hastalıklara karşı en müstaid bulunduğu devir iki ile yedi yaşları arasındaki devirdir. Bu devir nemanın en seri hamlelerini de arz eder. Binaenaleyh ana mekteplerinde çocuk hıfzıssıhasının ehemmiyeti çok büyüktür. Mürebbiyenin ufak bir tedbirsizliği, küçük bir ihmali, çocuğun hayatını tehdit edecek bir hâl alır. Hıfzıssıha meselesinde tâbib olmak lazım değildir. Çocuk cemiyetlerinde umumî hıfzıssıha ile birlikte ferdî hıfzıssıha hakkında da malûmât edinmek zaruridir. Bir mürebbinin eline vedia olarak bırakılan onlarca çocuğun hayatına müteallik mesuliyet, velev ki sade vicdanî olsun, az ağır mıdır?   

Nemaiyat ile tecrübî ruhiyat yalnız yedi yaşına kadar nazar-ı dikkate alınıp da sonra terk edilemez. Buluğa geçinceye kadar çocuk, çocuktur; hele buluğa yakın zamanlar hassâten ehemmiyetle takibe değer. Nemaiyatın bu esnadaki vazifesi pek büyüktür. Fransa’da köyündeki ilk mektepte büyük bir zeka kabiliyeti gösteren bir çocuk, ilk tedrisat müfettişinin tavsiyesiyle, civar şehirdeki Leylî Koleje gönderiliyor. Orada nema-yı muayeneye tâbi tutulan çocuk birkaç ay içinde öyle bir teraddi ediyor ki bir daha hayatta bir işe yaramayacak bir hale geliyor. Nihayet ebeveyni çocuğu mektepten almağa mecbur oluyorlar. Hâlbuki çocukta husule gelen inhitat-ı nemayı grafik daha önce göstermiş bulunuyor ama, ehemmiyet verilmiyor. Nema-yı muayenenin inhitatı göstermeğe başladığı anda çocuk mektepten alınmış olsaydı, Leylî hayatın onda yaptığı zararlı tesirin devamına mani olunur, çocuk daha evvel mektepten alınarak hayatı kazanılırdı. İşte şu ufak misal ilk mekteplerde nemaiyat muayenesinin ehemmiyetini göstermeğe kâfidir.

Şimdi kendi kendimize bir sual soralım: İlk tahsilden gaye nedir? Bütün mekteplerin ilk tedrisat kanunlarında bu gaye hemen hemen birbirine müşabih olarak tayin edilmiştir. Bizim ilk tedrisat kanununun beşinci maddesi: “Mekatib-i ibtidaiye çocukların bir suret-i mütevazinede küşayiş-i ezhânını temin eyleyecek esasları vazeden ve herkese lazım olan malûmâta mükteseb olan mekteplerdir.” diyor. Bu madde 1912 senesinden beri aynı ibareyi muhafaza ediyor. Bir kere “bir suret-i mütevazinede küşayiş-i ezhân” tâbiri pek muğlaktır. Her çocuğun zihnî kabiliyeti aynı derecede değildir; her çocuğun zihnî inkişafı aynı tarzda vuku bulmaz. Sonra da yalnız “küşayiş-i ezhân”ı temin etmek yalnız “herkese lazım olan malûmât”ı vermek ilk tahsilin gayesi olamaz. Herkese lazım olan malûmâtı tayin, tahdit etmekte kolay bir iş değildir. Türk Cumhuriyeti’nin müstakbel vatandaşı nasıl olacak? Zihnî mütevazin bir surette inkişaf bulmuş, herkese lazım olan malûmâtı edinmiş kimseler mi? Binaenaleyh gayeyi esaslı bir surette tespit etmek zaruret kesbediyor. Maarif Vekâleti’nin en son ilk mektep programı bu gayeyi şöyle gösteriyor: “Mektebin başlıca maksadı genç nesli muhitinden en iyi istifade edebilecek bir hâle getirmek suretiyle iyi vatandaşlar yetiştirmektir.” Mamafih Profesör John Dewey vekâlete takdim ettiği raporda: “.... mekteplerin millet efrâdına evvela doğru siyasî itiyatları ve fikirleri vermesi, saniyen: onlarda muhtelif şekilde iktisadî ve ticarî liyakat ve kabiliyetleri teşvik etmesi, salisen: erkek ve kadını hakimiyet-i milliyeye, iktisaden kendi kendini idareye ve sanatça terakkiye sevk edecek, yani onları teşebbüs ve ibdaa, istiklâl-i muhakemeye, ilmî bir surette düşünmeğe ve menfaat-i umumiye için içtimaî bir tarzda teşrik-i mesaiye alıştıracak fikrî ve ahlakî seciyenin hatlarını ve temayüllerini kendilerinde inkişaf ettirmesi lazımdır” diyor. Öyle kanaat ediyorum ki, John Dewey yalnız ilk tahsile bir gaye koymuyor aynı zamanda bu gayeye varacak tarzın hulasaten programını da tayin ediyor.

Amerikalı profesörün irae ettiği bu gayeye vusul için ilk mekteplerde tecrübî ruhiyat usullerinin tatbikine ihtiyaç vardır. Çocuk tahsili bitirdikten sonra hayata atılacaksa, gireceği meslek için kabiliyetini tayin etmek lazım gelmez mi? Bununla beraber beş senelik ilk tahsili müteakip hemen hayata atılmak çocuk için kabil değildir. Kabiliyetlerin tayiniyle meslekî teveccühü takdir edebilmek yalnız ilk tahsil çağındaki, yani on iki on üç yaşındaki çocuklar üzerinde yapılacak ruhî tetkiklerle kâfi derecede temin edilemez. Çünkü on yaşındaki çocuklar birçok mesleklere giremezler, bedenî inkişafları henüz buna müsait değildir. Binaenaleyh ilk tahsili ikmal dersleriyle uzatıp takviye etmek, bu esnada da gencin ruhî tetkikine devam etmek lazımdır. Yalnız beş senelik bir tahsil verip de çocuğu hayata atıvermek, istenilen müstahsil vatandaşları yetiştirmek istememek demektir.

Mamafih bizim bu makalede takip ettiğimiz maksat mektepler hakkında mütalaada bulunmak değil, ilk mekteplerde de tecrübî ruhiyattan istifade edilmesi lüzumunu anlatmaktır. Her çocuk ayrı bir alemdir; her çocuğun ayrı bir tetkike tâbi tutulması, bu alemin meçhul sahaları içinde meçhul istidatların keşfine çalışılması hem yeni neslin terbiyesi nokta-i nazarından mühim, hem de son derece zevklidir.

İlk mekteplerde çocukların zihnî yaşlarını tayin program derecelerini o zihnî yaşlara tevfik etmek pek mühimdir. Kanun asıl yaşını nazar-ı dikkate alıyor. Hâlbuki altı yaşına giren bir çocuğun zihnî yaşı yedi olabilir; onun mevkii ana mektebi değil, ilk mekteptir. Sekiz yaşındaki bir çocuk da ilk mektebin ilk sınıfını takip edebilecek zihnî bir kabiliyette bulunabilir. Çocuklar arasındaki tecanüs asıl yaşlara göre değil, zihnî yaşlara göre olacaktır. Bu cihetlere ehemmiyet verilmeyerek hem çocuğun asıl yaşına göre tedrise tâbi tutulması, bazı çocuklarda görülecek fazla terakkinin, bazılarında da dikkat-i şayan bir tereddinin sebepleri anlaşılamaz. Tenbel zannolunan bir çocuk, belki bulunduğu sınıfın derslerini takip edecek zihnî yaşta değildir; belki kendine uygun bir sınıfta bulunsa, hakikaten sa’yinin semeresini iktitaf eder. Bir çocuğa tenbellik istinadı, onda da aynı kanaati uyandırırsa, cemiyet için ne büyük zayi’ olur. 

 

Kazım Nami (Duru), Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi, Sayı: 3, s. 4-6.   

["Gürbüz Türk Çocuğu Dergisi'nin İncelemesi (1926-28)" isimli yüksek lisans tezinde yazıyı Latin alfabesine çeviren: Elif Konar Özkan]

https://oyemer.blogspot.com/2022/12/tarihimizden-egitime-dair-notlar-2.html

Tanıtım Filmi