Sahi, masallar kimin içindi? Belki de şöyle mi sorsak türler arasında böyle bir ayrım var mıydı? Şiir, öykü, kıssa, mesel yetişkinlere; masallar çocuklara gibi bir ayrım yani. Hemen baştan peşinen söyleyelim: Bu tür ayrımlar modern zamanlara dair ayrımlar aslında.
Çocuklar, dünyayı keşfetmeye hayret ederek başlar. Her şeyi merak ederler. Aslında bu doğaldır. İnsan denen varlık, kocaman uzayda bilmediği bir gezegene bebekler olarak gönderiliyor. Bu gezegende hayatta ve ayakta kalmamız gerekiyor. Dolayısıyla da gezegeni tanımamız, keşfetmemiz… Biz bebekler olarak doğduğumuzda ise bizden önce gelip dünyayı keşfetmiş, tanımış olan atalarımız var yani öncü birlikler. İşte ninniler, tekerlemeler, bilmeceler, maniler, şiirler, masallar, meseller, masalımsı hikâyeler, fabllar, efsaneler, destanlar, kıssalar, aile hikâyeleri, anılar ve insanların uydurduğu hikâyeler, hep öncü birliklerin, sonradan gelenlere keşif yolculuğunda rehberlik edişleri gibidir adeta. Hikâyeler, "bilgi aktarımı, normları dayatma ve aykırı değerleri kontrol etme" açısından önemliyken masallar ise "ahlaki değer ve gelenek aktarımını" sağlar nesilden nesile. Bir diğer yandan ikna etmek için en etkili yolun 'hikâye etme' olduğunu, hikâye ve masalların tedavi edici, iyileştirici bir yönü olduğunu da biliyoruz takvimsiz vakitlerden günümüze ve geleceğe devam eden bu keşif sürecinde.
Çocuk deyince, masallar ve masala yakın diğer türler ilk akla gelenler olmaktadır. Oysa gelenekte masalların yaş sınırı yoktur. Sadece çocuklar için söylenen bir tür değildir yani masallar. Çocukluğun basit, sınırlı, gerçek dünyaya kıymet vermeyen, olmazların olabildiği, sınırsız bir dünyada yaşamı sürdürdüğü çağ oluşudur belki de yetişkinlere böyle düşündüren. Masal hem anlatılan veya okunan gizemli bir dünya hem de sanki hayatın içindenmiş gibidir.
Sözlü kültür, mühimdir. Ninnilerle başlar kültürel aktarım henüz bebeklik çağlarında. Tekerlemeler, maniler, türküler, bilmeceler, masallar… devam eder. Anadolu'nun farklı bölgelerinde anlatılan masallar, Türk kültürünün çok eski dönemlerinden ve farklı coğrafyalardan süzülüp gelmiştir. Masallar, yaşayarak anlatılan, yedi iklim dört bucak dolaşan, ağızdan ağıza aktarılan sözlü kültür örnekleridir. Masal bir defa söylendikten sonra masalcılar tarafından ana konuda değişiklik yapılmadan -genel masal üslubuna uygun olarak- olaylar, olağanüstü unsurlar tam bir anlatma serbestliği içinde çeşitlenebilmektedir.
Anadolu'da yaygın sözlü kültür etkisiyle anlatılar devam ederken hikâye ve masalları derleme ve kitaplaştırma çalışmaları çok sonraları gerçekleştirilebilmiştir. Derlenmiş geleneksel Anadolu masalları incelendiğinde tıpkı birçok Avrupa masalında ve fablında olduğu gibi Doğu masallarına benzerlikleri dikkat çekmektedir. Yalnız, benzer fakat kopya değil. Halk arasında söyleniş ve anlatılışları dilden dile ve yöresel söyleyişlerle değişikliklere uğramıştır. Sözlü gelenekten derlenen masallarda, masal motiflerinde değişiklikler yapıldığı, kiminin tamamıyla çıkartıldığı, ayrıntılarda yerel yaşantılara dair ekleme, çıkartma ve düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir. Anlatılar, halk içinde halkın zevk ve duyuşlarına göre biçim değişkliklerine uğramıştır diyebiliriz. Eski çağlardan gelmelerine rağmen masallardaki anlatışlar, ruh dünyası, olaylar, davranış kalıpları, günümüze kadar gelen pek çok yaşayışı kısmen de olsa yansıtabilmektedir. Onları anlatan ve/veya yazıya döken insanlarla birlikte gelişerek günümüze kadar ulaşmaktadırlar. Zaman değişmekte fakat halkın seziş ve düşünüşünün temel ilkeleri -insan oluş ortak paydası ile- tamamen kökten bir değişikliğe uğramamaktadır. Bundan dolayı geçmişten gelse de masalları okurken ya da anlatırken, yaşadığımız döneme ait aşina, tanıdık bildik davranış, seziş, düşünüş örneklerine rastlarız. Masalların içine girebilme, özdeşim kurabilme ve kendimizi tamamıyla yabancı bir âlemde hissetmeme sebeplerinden biri dil ise diğeri de bu özellikleri olmalıdır.
"İnsanın kalbine masal nur çiler
Masal dinleyenin fikri uçalır
Hayalden yol açar o hakikate
Her zaman masalda galebe çalır
Hakikat yalana ışık zulmete"
Bahtiyar Vahapzade
Masallar ve halk hikâyeleri, zaman içinde, usta eğiticiliklerini yerine getirmiş; çocuk büyük her yaştan insanı, o büyülü dünyanın içine çekerek, uçsuz bucaksız hayal âleminde dolaştırmış ve bu yolculuk boyunca hem geliştirmiş hem de tecrübe kazandırmıştır. Masallar ve hikâyeler, 'örtük öğreticilik' yaptıkları için de didaktik dersler gibi değildirler. Sıkmayan, bunaltmayan, derin, açılımlı dersler gibidirler. Dinledikçe dinleyesi, okudukça okuyası gelir insanın. Masalımsı bir sırla yoğrulmuş doğa olaylarının, dünya, insan ve insan ilişkilerinin, geçmiş ve gelecek gerçeklerle (yani an ile) halkın müthiş mizah, dil ve düş gücünün birleşiminin bir sohbet havası, eğlence ortamında verilmesidir adeta…
Beyin için anlatıların gerçek ya da kurgu, hayal olup olmadığı önemsenmez. Beyinde gerçek yaşantılar ve hayali tecrübeler aynı tepkiyle karşılanmaktadır. Beyin için masallar ve hikâyeler olası tehditlere karşı savunma tepkileri hazırlarken bilişsel esneklik kazandırır. Anlatı âleminde dünyalar arası gidip geliriz. Hayal ile gerçek arasında köprü kurarız. Tüm bunlar adeta insanoğlunun hayatta kalma stratejileri ve kendini koruma egzersizleridir.
Yine bilinmektedir ki "masallarda gerçek yaşamla özdeş, simgesel olarak ifade edilmiş hevesler, güdüler, korkular, hayaller, tehlikeler var"dır. Dolayısıyla erken yaşlardan itibaren masallarla tanışmış olmak adeta bir simülasyon etkisiyle insanı hayata hazırlamış olur. Tıpkı astronotların uzay programları gibi. Tam da bu noktada şu hususlara da dikkat çekmiş olalım. Çocukların sindirim sistemi, bağışıklık sistemi gelişsin diye anne sütü döneminin ardından hazır gıdaya geçişle birlikte aşama aşama doğal besinlerle tanıştırır ve çocuğun hayatta kalması için gerekli besinleri tüketmesini salık veririz. Sindirim sistemini ve bağışıklık sistemini aşama aşama büyümeyle birlikte hayata hazırlarız. Kendi kendisini besleyebileceği ve koruyabileceği çağlara hazırlıklı olmasını bekleriz. Aynı şekilde hazır bulunuşluğa dikkat ederek anlayışını da geliştirmeye, pekiştirmeye çalışırız. Dağarcığı ne kadar zenginse kavramlara aşina bir zihin haritasına sahip olacağını, geniş ufuklu ve analiz kritik edebilen, yorum yapabilen bireyler olacağını biliriz. İşte bu noktada nasıl çocukların bedenlerini beslerken 'rafine' gıdalardan kaçınıyor ve doğal beslenmesini önemsiyorsak aynı şekilde ruhunu beslemek için de "yapay, dezenfekte edilmiş bir dille hayatın her türlü cilvesinden, insanın her türlü incinebilirliğinden arıtılmış 'içerikler'" sunmaktan kaçınmamız gerekiyor. Nasıl ebeveyn tutumlarında aşırı korumacı, baskıcı otoriter, ihmalkar veya mükemmelliyetçi tutumlar olumsuz tutumlar arasında ise aynı şekilde çocukları hayata hazırlarken kullandığımız masallardan ve hikâyelerden de korkuyu, kötülüğü vb. olumsuzlukları tümüyle filtrelemek, bütünüyle steril bir dünya tasviri ve dili az sözcüğe indirgeyerek kullanmak çocukları güdük ve savunmasız bırakacaktır. Dili çocukların anlayacağı veya anlamayacağı şekilde ayırmak yerine gelişimine uygun aşamalarla her seferinde biraz daha üst düzeyde ilavelerle çocuğun hayatına dile dair kullanımları dâhil etmek, çocuğun akıl yürütme, duygu ve düşünceleri doğru ifade etme ve metinleri yorumlayabilme becerisi için gereklidir.
İlk görgüsüne ve eğitimine ailede başlayan çocuk, çevresiyle etkileşimde bulunarak öğrenir ve yetiştirilir. Bu etkileşimin en önemli unsurları arasındadır masallar ve çocuk edebiyatı ürünleri. Hayatın ilk yıllarında çocuk, dolaylı seçicidir (ailesinin sunduğu kitaplarla, yayınlarla birliktedir). Çocuğun gelişiminin yakın takipçisi olan anne baba veya çocuğa bakım veren kişi, onun masallara, hikâyelere, kitaplara ve yayınlara ulaşmasındaki en önemli ve ilk kanaldır. Bu noktada nitelikli ve çocuğa göre olanı seçme meselesi devreye girmektedir. Çocuğu iyi tanıyan ve nitelikli ürünlere dair de bilgisi, sezgisi olan ebeveyn bu konuda daha rahat hareket edebilecektir. Çünkü çocuğun fiziksel ihtiyaçları gibi ruhuna iyi geleni de fark edecek ve ona göre çocukla buluşturacaktır. Çocukların hayat yolculuğunda öncü birliklerin örnekliğine ihtiyaçları olduğu malumdur. Bu örneklik ihtiyacı, anlatı ve okuma serüveninde de geçerli ve önemlidir. Çocukların "bilinçli kitap seçimi yapabilme yetisini" kazanması da erken çocukluk yıllarındaki tanışıklıklarına dayanmaktadır. Okumayı bilmese de kitapla ilişki kurması, dinlemesi; çocuğa kitap sevgisi ve okuma alışkanlığı kazandırmak için gereklidir. Ebeveyn, çocuklarına olabildiğince sık masal, hikâye, mesel, kıssa, anektot, anı vb. anlatmalı ve sesli kitap okumalıdır. Çocukları için yaşına, gelişim özelliklerine, yeteneklerine, ilgilerine, isteklerine, becerilerine uygun anlatılar ve kitaplar seçmelidir. Çocukla birlikte geçirilen vaktin bir süresi mutlaka anlatmaya, okumaya ve sohbete ayrılmalıdır. Çocukların dil becerilerini (dinleme, anlama, yorumlama, anlatma, yazma) geliştirme yolunda bütün bu deneyimlerin önemi yadsınamaz.
Kitapların çocuklar tarafından sevilmesi, dinlenmesi ve okunması için biçim (kullanılan malzeme, boyut, ağırlık, kapak ve ciltleme, punto, mizanpaj ve resimleme) ve içerik (tema, konu, karakterler, dil ve üslup) açısından özenle, 'çocuğa göre' ve 'çocuk gerçekliği'ne uygun hazırlanmış olması gerekir. Bu noktada çocuğu ve niteliği önemseyen, alanda bilinen yayınevlerinin kitapları tercih edilmelidir. Anlatı ve metin, çocuğa okunmadan önce (çocuğa şu anda uygun mu yoksa daha sonra mı tanıştırmalı vb.) bir değerlendirmeden geçirilmeli ve ona göre çocukla paylaşılmalıdır. Anlatım ve okuma öncesinde ve sonrasında çocuğun hazır bulunuşluğu dikkate alınmalı, gerekli görülürse ön hazırlıklar yapılmalıdır. Bazen bir bilmece bazen bir tekerleme veya bir şiir ya da sadece soru cevaptan oluşan bir sohbet, anlatının veya metnin içine girmek, iletileri doğru anlayabilmek için büyük önem taşır ve kolaylık sağlar. Anlatmak ve dinlemek, çocukla yetişkin arasında yakınlık ve güven oluşturacak, olumlu bağ kurmayı sağlayacak ve birbirinin dünyalarına aşinalık kazandıracaktır. Çocuğa uygun nitelikli yayınları/kitapları ve anlatıları tercih ettikten sonra etkili yöntemleri seçerek çocukla buluşturmak da önemlidir. Kimi çocuk sözel anlatımdan hoşlanırken kimi çocuk kukla veya farklı materyaller kullanılarak anlatımdan daha kalıcı kazanım elde edebilmektedir. Kimi çocuk ise kitaptan, resimlerini bakarak soru sorarak uzun uzun analiz ve sentez yaparak, metnin dünyasına girerek faydalanabilmektedir. Kimi çocuk için ise anlatı veya okuma sonrası yapılan etkinlikler önemlidir. Masala veya hikâyeye resim çizmek, müzik uydurabilmek ya da canlandırma yapabilmek, kimi çocuğun anlatının/metnin içine daha çabuk girebilmesini sağlar.
Yetişkinler, çocukları tanır ve anlatılara, metinlere aşinalık kazanırlarsa çocuğa göre uygun ürünleri rahatlıkla seçebilecek ve çocuğun dünyasının kapısını kilide oturan doğru anahtarla rahatça açıp o büyülü diyara adım atabilecektir. Hatta anahtara bile gerek kalmayacak, gönül kapıları çocuk tarafından açılacaktır. Yeter ki koşulsuz sevgi ile perçinlenmiş paylaşımlar olsun.
Yetişkinler İçin Okuma Önerileri:
Masallar Bize Ne Anlatır?, Yücel Feyzioğlu, Doğu Batı Yayınları
Ne Anlatsak?, Tuvana Gülcan, YKY
Otuz Milyon Kelime, Dr. Dana Suskind, Buzdağı Yayınları
Çocuk Edebiyatı ve Medya, Ayşe Öztürk Samur, Vize Yayıncılık
Elif Konar Özkan
Üsküdar Üniversitesi, Çocuk Gelişimi